Daha yaygın olarak mobbing olarak bilinen psikolojik taciz, “işyerinde bir veya birden fazla kişi tarafından başka bir kişi veya kişilere karşı, yıldırma, pasifleştirme veya işten alıkoyma amacıyla sistematik olarak bir süre devam eden; mağdur veya mağdurların bireysel değerlerine, mesleki durumuna, sosyal ilişkilerine veya sağlığına zarar verilmesi; Kötü Amaçlı, Kasıtlı, Olumsuz Tutum ve Davranışlar” olarak tanımlandı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (MLSS) tarafından hazırlanan 2014 İşyeri Zihinsel Taciz (Mobbing) Kaynak Kılavuzu’nda yer aldı.
İngilizce’de mobbing olarak kullanılan bu kavram, Türkçe’ye “psikolojik taciz” olarak çevrilmiştir. Psikolojik tacizin çalışma hayatının başlangıcından beri var olduğunu söyleyebiliriz. Mobbing, yaş, cinsiyet, kıdem ve hiyerarşi gözetmeksizin dünyanın tüm kültürlerinde ve ülkelerinde çalışanların karşılaşabileceği bir iş yeri sorunudur ve iş etiğine aykırı olarak sistematik olarak ele alınan bir iş yeri sorunudur. Öte yandan araştırmalar, bir azınlığın da mobbinge uğrama olasılığını artırdığını göstermiştir.
Mobbing ilk olarak 1984 yılında İsveçli endüstriyel psikolog Heinz Leimann tarafından tanımlanmıştır. Leiman’ın çalışanlar arasında benzer türde uzun süreli düşmanca ve saldırgan davranışların varlığına ilişkin tanımlamaları, onun bu kavramı kullandığını göstermektedir. Bu eser Leiman’dan sonra tüm dünyada kullanılan ilk eserdir. İşyerinde verimliliği etkileyen ve çalışanın hem ruh hem de beden sağlığını zedeleyen bu durum karşısında ülkeler çalışanları korumaya yönelik yasalar çıkarmıştır.
İngiltere’den yapılan bir araştırmaya göre çalışanların S’ü mobbinge uğradı ve x’i bu olaylara tanık oldu. İsveç’ten yapılan istatistiksel bir araştırmaya göre, her yıl intiharların -15’inden mobbing sorumludur. İsveç ve Almanya’da yüz binlerce mafya kurbanı erken emeklilikte veya yatarak psikiyatrik tedavi görüyor. İtalya’da 1 milyondan fazla işçinin mafya kurbanı olduğu bildiriliyor.
Araştırmalar, beyaz yakalı çalışanların mobbinge uğrama olasılığının daha yüksek olduğunu göstermiştir. Bu, beyaz yakalıların işinin daha karmaşık olması ve daha fazla süreç gerektirmesi ile açıklanmaktadır.
Mağdurun psikolojik özellikleri üzerine de çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Maruz kalma duyarlılığını artırmak için bazı özelliklerden bahsedilmektedir. Utangaç, içine kapanık, farklı, dikkat çeken, daha başarılı ve grupla çatışan kişilerin maruz kalma riskinin daha yüksek olduğu da belirtilmektedir. Öte yandan kişilik özelliklerini psikolojik istismara açık olma ile ilişkilendirmenin uygun olmadığı düşünülmektedir.